DEVA Partili Milletvekili Hasan Karal, Batı'nın iki yüzlü tavrının yanı sıra, İslam dünyasının içine düştüğü gaflet uykusu ve parçalanmışlığına dikkat çekti.
TBMM Genel Kurulu'nda görüşülen 215 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Yeni Yol Grubu adına söz alan Karal, insan onuruna duyulan saygının evrensel bir erdem olduğunu vurguladı. İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in, Medine'de önünden geçen bir Yahudi cenazesine gösterdiği saygıyı hatırlatan Karal, "'Saygım insanadır' hikmetini gösteren anlayışın yerini, bebek, kadın, yaşlı, cami, kilise ayırmadan bölgeleri mezbahaya çeviren bir vahşetin aldığını" dile getirdi.
"Akan Kanı Durdurmak Tarihsel Bir Sorumluluktur"
Ortadoğu'daki insanlık trajedisinin sadece bölgesel bir mesele olmadığını belirten Karal, "Böylesi bir vahşet karşısında akan kanı durdurmak, yalnızca vicdani bir çağrı değil, insanlığın bize yüklediği tarihsel bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, hiçbir ideolojik aidiyetin, siyasi çıkarın ya da diplomatik hesapların değil; insana, hakikate, ilime ve adalete olan bağlılığımızın bir gereğidir. O çocukların sessiz çığlıkları, yalnızca mazlumların değil, insanlık ailesinin tamamının vicdanını yoklayan bir sınavdır" ifadelerini kullandı.
"Zulme Karşı Gaflet Uykusuna Yatmış Bir İslam Dünyası Var"
Karal, konuşmasında Batı'nın sessizliğini eleştirirken, İslam dünyasının kendi içindeki sorunlara da odaklandı. "Ne yazık ki bu çığlıklar karşısında kulağını tıkayan, gözünü kapatan yalnızca Batı değildir. O çığlıklara sırtını dönen, kendi vicdanını susturan; gaflet uykusuna yatmış bir İslam dünyası da vardır" diyen Karal, İslam dünyasının "kendi içinde siyasallaşmış mezhepçilik, cemaatçilik, bölgecilik, ırkçılık taassubuna yenik düşmüş; İslam’ın evrensel mesajını kavrayamamış; ilmin enginliğine değil, faydasız çekişmelerin çıkmaz sokaklarına saplanmış bir yapıdan çözüm çıkmaz, çıkmayacaktır" tespitinde bulundu.
"Güçlü Olmak, Önce Kendi İçimizde Bir ve Beraber Olmaktan Geçer"
Çözümün "güçlü olmak"tan geçtiğini vurgulayan Karal, sözlerini şöyle tamamladı: "Güçlü olmak, önce kendi içimizde bir ve beraber olmaktan geçer. Düşüncenin önündeki engelleri kaldırmaktan geçer. Çünkü düşünemeyen, üretemez. Güçlü olmak; farklılıklarımızı kabullenmek, ilmin ve özgür düşüncenin rehberliğinde yeniden ayağa kalkmakla mümkündür. Zira bu coğrafyada adalet, ancak ortak aklın ve özgür iradenin sesiyle yükselecek; barış ise ancak korkmadan düşünen ve çekinmeden konuşan yüreklerle filizlenecektir."