Davutoğlu: Üzüldüm, bilgilendirilmeliydik

İsmail SAYMAZ

Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için destek açıklaması karşılığında İçişleri Bakanlığı dahil, üç bakanlığı ve MİT'i vermek üzere Ümit Özdağ'la gizli protokol imzalaması hâlâ tartışılıyor.

Parti Meclisi'ndeki eleştiriler üzerine Kılıçdaroğlu, “Bakanlık verdiysem partimizin hakkından verdim” dedi.

CHP kadar…

Altılı Masa da rahatsız. Akşener, yönelttiğim soru üzerine, gizli protokolden haberdar olmadığını, zaten Altılı Masa'da herhangi bir bakanlık paylaşımı yapılmadığını söyledi.

Gelecek Partisi'nin yazılı açıklamasında şöyle denildi: “Bilgimiz ve onayımız dışında kişiler arasında mahfuz tutulan herhangi bir protokolün bizim açımızdan siyasi ve ahlaki değeri yoktur.” Özdağ ise CHP ve İYİ Parti'nin gizli protokolü bildiğini iddia etti

Bize İçişleri Bakanlığı da dahil olmak üzere herhangi bir bakanlık konusu iletilmedi.

Cumhurbaşkanı adayının destek istemesi normaldir. Ancak ülkeyi birlikte yönetmek konusunda varılacak mutabakat Altılı Masa'yı yedili haline getireceği için açık olarak konuşulması lazım.

Hepimizin onayı lazım. Böyle bir konu görüşülmediği gibi bakanlıklar da konuşulmadı. Bizim, İyi Parti'nin, diğerlerinin hangi bakanlığı alacağı belli değil. Bunlar ilkesel olarak konuşulmadan pazarlığa girildiğine ihtimal vermemiştim, açık söyleyeyim.

Yedi maddelik mutabakatı yanlış görmedim. Orada bakanlık konusu yok. “Siyasi ve ahlaki değeri yoktur” dediğim şey, bilgimiz dışında yapılan protokol.

Bakanlıkları konuşmadınız mı?

Paylaşım konuşulmadı. Aslında ben 14 Mayıs öncesi ve iki seçim arası “Bakanlarımızı ve yüksek bürokratlarımızı ilan edelim. Hem kamuoyunda güven oluşur hem de terör ithamlarına karşı ‘Bu isimler arasında PKK ya da FETÖ ile iltisaklı kim var?' diye meydan okuruz” dedim.

Kabul görmedi ama. Kabul görmedi.

Bunu yapabilseydik seçimi iki kişi arasında değil iki farklı anlayış ve kadro arasında olduğunu gösterirdik. Gizli protokolden haberiniz yoktu.

Yok tabi. Olsa zaten masada pozisyon belirlerdik. Yeni bir katılım teklifi olsaydı bunu önceki usullerle karara bağlardık. Birisi gelmek istiyorsa ve Altılı Masa uygun görürse gelir. Ama kimlerle beraber olacağımıza biz karar veririz.

Elbette Altılı Masa'daki partilerden birinin olması doğaldır. Çünkü nihai referans, liderlerin imzaladığı ortak politikalar metnidir. Bu metne imza atmamış bir partiyle mutabakatımız yok ki. Mesele, hangi kontenjandan verildiği değil, kimlerle ülkeyi yöneteceğiniz. Herkesin ittifakta kimlerin olduğunu bilme hakkı var.

Birlikte oturmadığınız bir partiden kim olursa olsun, Altılı Masa'da “İçişleri Bakanlığı olacak, şu olacak” demek doğru gelmedi bana.

Kılıçdaroğlu'nun PM'de “Bakanlığı CHP'nin kendi hakkından verdim” dediği iddia ediliyor.

Fakat o masayı kuran altı liderle bunu konuşmamışız. Kimlerle bakanlar kurulunda olacağımız, bizim kendi olmamız kadar önemli.

Özdağ'la beş dakika bile oturup konuşmamışız. Uygulamada nasıl beraber olacağız? Birçok tartışmalı konu gündeme gelecek. Hele İçişleri Bakanlığı gibi bir konuysa…

İlkeler önem taşır bizim için. Biz makamlara önem vermekten ilkeleri gözardı ediyoruz. Mesele makama gelmek değil, o makamda neyi uygulayacağınız ve kimlerle uygulayacağınız. O halde Altılı Masa gizli protokolle fiilen yediye çıktı. Evet, öyle bir durum ortaya çıkıyor. Altılı Masa sizce bilgilendirilmeli miydi? Bilgilendirilmeliydi. Yedi maddelik kamuoyuna açıklanan protokol bize iletildi. Baktık, tamam. Problem yok. (Ama) gizli protokolde bilgilendirilmedik, haberimiz yok. Onun için Cansu Çamlıbel'in ropörtajı çıkınca (Kılıçdaroğlu'nu) aradım.

Sordum. Ne sordunuz?

Üzüldüm ama birşey söylemedim.

Üç bakanlık ve MİT'i kabul etti.

Yalnızca bakanlıklar konusu.

Üzüldünüz. T

abi canım, benim ilkesel olarak doğru bulmadığım bir şey.

Herhangi bir başka partinin ortak yönetime katılıp katılmayacağını altı lider olarak konuşmamız gerekiyordu.

Seçim kazanılsa mutabakat ortaya çıkacaktı. O zaman ne olurdu?

Bizi Altılı Masa'da konuşulan mutabakatlar dışında hiçbir şey bağlamaz. Ben ki otoriter eğilimleri dolayısıyla 30 yıllık arkadaşlarımla oturduğum masadan ilkelerim için kalkmışım, hangi masada ve kimlerle oturacağıma bakarım.

Seçim sürecinde yaşananlardan herkes ders çıkarmalı. Bugün iktidar “Ne yaparsam yapayım, halk destekliyor” diyerek ekonomik zulmü artırıyor. Her türlü zam ve vergi uygulanıyor. Güçlü muhalefete ihtiyaç var. Bu tartışmalar muhalefetin kapasitesini daraltıyor. İki şeye odaklanmalıyız.

Bir: Yoksullaşma ve yolsuzluklarla beslenen otoriter yapı karşısında muhalefetin güçlü ses çıkarması. İki: Yerel seçim. Bunun dışında herşey iktidarın yanlışlarının sürmesine, halkın “Alternatifim yok” diye karamsarlığa düşmesine yol açar.

ŞAHİN VE SARAL'I TAHLİYE ETTİ, YARGITAY'A SIÇRADI

Hakimler ve Savcılar Kurulu dün Yargıtay'a altı yeni üye seçti.

Bu altı hakimden biri olan Hakan Türkön, son 10 gün içerisinde iki kritik tahliye kararına imza attıktan sonra sıradışı bir terfiyle ödüllendirildi.

Yaklaşık dört yıldır İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan Türkön, geçen 17 Temmuz'da İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığı'na atandı.

Giderayak…

Heyetleri yaz tatiline veya yıllık izne çıkan dört farklı ağır ceza mahkemesinde nöbetçi hakim olarak görev aldı.

Türkön, nöbetçi olarak çıktığı İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde organize suç örgütü lideri olduğu iddia edilen Sedat Şahin ve üç sanığı tahliye etti.

Bir gün sonra da İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Alaattin Saral'ın tahliyesine karar verdi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.