Kim gelirse gelsin, kim giderse gitsin, değişen çok fazla bir şey olmayacak memlekette. Çünkü toplum kendini değiştirmemekte direniyor. Şunlar gelirse kurtuluruz, şunlar giderse kurtuluruz, Ya da şunlar gelirse ülke batar, şunlar giderse şöyle olur. Yok böyle bir şey. Babanız peygamber olsa gelse (haşa, artık peygamber gelmeyecek) sizi kurtaramaz. Sizi kurtaracak olan kendi işleriniz ya da sözlerinizdir. Ya da bunlar yüzünden, bir de içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, eğer biz onlardan yana olursak, hatta onların yaptıkları haksızlıklar karşısında sessiz kalırsak helak bizim de kapımızı çalacaktır. Eğer Allah’ın ipine tutunuyorsanız, korkmayın, ateşe de atsalar kurtulacaksınız, arkanızda Firavunun ordusu, önünüz de deniz de olsa kurtulacaksanız. Bizim Ebabillerimiz var, Davud’un sapan taşı yeter onlara karşı, yeter ki cahillerden olmayalım.
Ya hu, Allah bizi, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Hz. Eyyub’u hatırlayın, Hz. Yusuf’u hatırlayın, denizi geçen İsrailoğulları’nın, Sina’dan Kudüs’e yolculuğunu hatırlayın. Önünüzde Melekler topluluğu, başınızda 3 peygamber olsa, 10 günlük yolu 40 yılda gitmelerinin sırrına vakıf olmadan kimseye rahat yok. Seçimde oy kullanırken, ülkeyi kurtarmak yerine, önce kendinizi kurtarın. Unutmayın, herkes layık olduğu gibi idare olacak. Allah’ın rızası dışında yanlış birine oy verirseniz, seçimin sonucu ne olursa olsun, vay size, eğer Allah’ın rızasına uygun bir iş yaparsanız, siz kurtuluşa erenlerden olacaksınız.
Hem değil mi ki, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir. Onun için sonucu belirleyecek irade sizin ellerinizde değil. Siz ancak Allah’ın rızasını gözeterek o yönde oy kullanırsanız, Allah’ın yardımı size ulaşacaktır. Bu konuda ölçümüz (Nisa 135) olsun: “Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın) olmalı”. Düşmanınızın bile hakkını icabında babanıza karşı savunamıyorsanız, bu dinle ne işiniz var sizin. Denmedi mi; “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin” diye olmalı. Bir topluluğa olan düşmanlığınız bile sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli. Biz, şucu-bucu olamayız. Biz Müslümanız, Müslümancı bile değiliz ki, Mezhepçi, Türkçü-Kürtçü, Mezhepçi, Partici olalım. Biz akıllı olacağız ama akılcı olmayacağız.
Bana kalırsa en baştan başlamalıyız.
Daha ahlaklı olmalıyız.
İmanımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.
Korkmayın ve boş hayallerin peşinde, hayali kurtarıcıların yalan vaadleri peşinde koşmayın. Allah’ın bereketini kaldırdığı hiçbir şeyin hiç kimseye hayrı dokunmaz.
İnsanlar genellikle kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşarlar. Koşarken de yokuş aşağı koşar gibi giderler. Onları durdurmak da artık imkansızlaşır. Şeytan onlara yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat vadetmiştir de, onlar da buna inanmış gibi giderler.
Unutmayın, olacak olan ne varsa olacak. Hayır da, şer de Allah’ın iradesi içindedir. Ve olan herşey de bir hayır da gizlidir. Bu bir imtihandır. Allah bakarsınız, zalimleri başınıza musallat etmiş. Aslında O şöyle dilemektedir. O bu durumda aslında “bizim ellerimizle o zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir.” Biz az olabiliriz ama O'nun yardımı ile o zalimler topluluğunu bozguna uğratmak istemektedir. Eğer Onun istediğini yapmazsa, bu defa O onları başımıza bela edecek, onlar eli ile Allah’ın ipini bırakanları cezalandıracaktır. Böyle yapmaktadır ki, gerçekten iman edenlerle, etmeyenler belli olsun diye.
“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” diye düşünmemiz gerek. Eğer onlara karşı çıkmaz, onlar bize dokunmasın diye onlara yakınlaşır ise, Rızayı seçmek yerine, kötülerin birinden birini seçerek onun bize musallat olmasından kurtulmak hayali ile, herkes ötekinden kurtulmak için birilerine sığınmak için birbirine düşerlerse, o zaman Allah onları kendi hallerine bırakır da, birbirleriyle didişip durular.
Şu Ramazan ayının ortasına geldik, hala akletmeyecek miyiz? Hala fani insanların peşinde, dünya metaı için birbirinizde kavga edip duracak mısınız. Şeytanın soğuk savaş taktikleri ile aynı ülkenin çocuklarını birbirine düşürmeye, onların kanları ve gözyaşları üzerinden kendine zafer devşirmeye daha ne kadar devam edecek? İktidarı ele geçirdikten sonra, gidip aynı uluslararası güç odaklarının kapısını çalmıyor musunuz? Onların sipariş ettikleri yasaları hep birlikte çıkartmıyor musunuz? Allah’ın rızasını reddedende, inandım deyip, onu icraata dönüştürmeyenin de aslında varacağı yer aynı yer. “İman ettik demekle yakanızın bırakılıvereceğini mi zannettiniz” Sahi “Sizden öncekilerin başına gelenlerin sizin başınıza gelmeden cennete girdirilevereceğinizi mi sanıyorsunuz?”
Kaderinizi oylamıyorsunuz. Allah’ın ortağı yok. Kendi kaderinizin tecellisi olacak bir iş yapacaksınız. Allah’ın takdir ettiği Kader O'nun ezeli ve ebedi bilgisinin eseridir. Sizin İradeniz, Onun iradesine yön vermeyecek. Sizin iradenin O'nun rızasına uygun olduğu ölçüde mükafatlandırılacak ya da cezalandırılacaksınız. Sizleri gören, duyan, bilen, kadere, rızga, ecele hükmeden, kadir-i mutlak / mutlak iktidar sahibi kapalı kapılar arkasında ve şifreli telefonlarla fısıldaşarak koştuklarınızdan haberdar bir Allah var.
Sahi siz neyin peşindesin?z. Ne yaptığını sanır insanoğlu. Bugün yaptıklarınız, O'nun ezeli bilgisi ile yaratılışta O'nun malumu idi. Şimdi siz o hakikatle gerçekleşme zamanında yüzleşiyorsunuz. Eliniz ayağınız boş değil, tuttuğunuz iş değil. Dünya menfaatine dayalı hesaplar, işler, talepler ve vaadlerle siz kendinizi kandırıyorsunuz.
Allah (cc) mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, bizi kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Hadiseleri bir de bu gözle görseniz. Bu gidişle çoğunuz helak olacaksınız. Sahi siz, Kadere (Allah’ın yaratıcı gücü ve ezeli bilgisine), Rızga ve Ecele iman ettik diyenlerden değil misiniz. Yoksa Galu belada verdiğiniz sözü unuttunuz mu, hani onu bize peygamberler hatırlatmıştı ve okuyup-dinleyip durduğunuz kitapta bunlar yazmıyor mu? ''Hala Tevbe etmeyecek miniz? Ne az düşünüyoruz!. Muhakkak ki, biz Ademoğulları cahillerden ve zalimlerden olduk. Biz Allah’ın ipini bıraktık, O da bizim ipimizi bıraktı''
Şöyle demedi mi Allah, Evet evet, Amenna ve saddakna: (Bakara Suresi, 155) “Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.” Yine demedi mi Allah (cc) (Bakara Suresi, 213): “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir.”
İman edenleri, hani şu Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (Allahın dinini yaymak, mazlumlara yardım etmek, yeryüzü şahidliği için) seyahat edenler, oruç tutu, ruku ve secde edenler, maruf’u emredip münker’den men edenler, hududullah’ı koruyanlar var ya onları Allah müjdeliyor. Onlar mahzun da olmayacaklar. (Bakınız Yunus 2, Tevbe 112). Münafıklara da müjde var (!?): (Nisa 138) “Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır.”
Bana söyler misiniz, şu Rahmani metnin ruhunu taşıyan sözleri diyen bir siyasetçi gördünüz mü? Görürseniz bana da haber verin. Böyle diyen biri varsa oyunuzu ona verin: (Araf 188) De ki: "Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim."
Dünya malını ve makamını kendileri için vazgeçilmez gören Tağut’ların, Firavun’ların, Belam’ların, Karun’ların ve onların zihniyet ikizlerinin fitnesinden sakınalım. Onlardan uzaklaşalım ve onları yanımızdan uzaklaştıralım.
Onların efendisi olan Şeytanın vaadlerine kanmayın.
Dünyaya böylesine tamah edip bağlanmayalım.
Selam ve dua ile.