Herkeste bir kaygı, bir düşünce.
“Toplum neden bu hale geldi!”
Herkes bunu konuşuyor.
Toplumun neden bu hale geldiği, hangi faktörün bu süreci ne kadar etkilediği uzun bir analiz gerektirir.
Fakat faktörlerden birini alıp irdelemek de fikir verebilir.
Mesela ben, son 25 senedir uygulanan yayın politikasına odaklanmak istiyorum.
Aynalı Tahir, Deli Yürek gibi popüler dizilerle başlayan bir süreç var… Sonra bu eğilim içinde Kurtlar Vadisi, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Çukur, Sefirin Kızı, Diriliş Ertuğrul, Fatma Gül’ün Suçu Ne? gibi fenomene dönüşen diziler yapıldı.
Türk dizileri bu süreç içinde TV yayınlarının merkezine oturdu. Kanallar, gündüz kuşağı da dahil yayın sürelerinin büyük kısmını TV dizileri ile doldurdular.
Türk televizyon dramaları kabaca iki öğeyi işliyor: Şiddet ve cinsellik! Aslında sadece işlemiyor, aynı zamanda haklılaştırıp makul hale getiriyorlar.
Yani, bu diziler sadece şiddeti ve cinselliği teşhir etmiyorlar. Bundan daha önemli amaçları, bu eylemleri, bir takım gerekçeler öne sürerek, kabul edilebilir hale getirmek.
Kurtlar Vadisi’nde bir “kafa kesme” sahnesi olay olmuştu mesela. Bölümün değil, neredeyse sezonun en sansasyonel sahnesiydi. Bu skandal sahneyi makul hale getiren gerekçe, kahramanın misyonunun seyirci nezdinde kabul görmesiydi.
Diriliş Ertuğrul gibi bir dizide bile kafaların gövdelerin üzerinden uçurulduğu çok sahne çekildi, yayınlandı. Söz konusu vatansa “kelle almak” teferruattı.
Şiddet, dizi kahramanlarının tek varoluş biçimiydi. Acımasızlık güçlerinin kaynağıydı. Bu dizilerde o şiddetin kurbanları hiç gösterilmedi mesela. Şiddetin insanların hayatlarında dolaylı ya da doğrudan ne kadar büyük yıkımlara neden olduğu işlenmedi. Söz gelimi, babaları öldürülmüş çocukların, kocası öldürülmüş kadınların hayatları konu edilmedi. Şiddet yapanın yanına kâr kalan, bir zıplama rampası gibi lanse edildi.
Cinsellik ise en fazla istismar edilen şeylerden biri oldu! “Gelini kim öpecek?” sorunsalı Türk dizilerinin en temel motivasyonu olarak kurgulandı. Ülke sorunlarının esamisinin bile okunmadığı dizilerde bütün çatışmanın, gerilimin kaynağı “kızı kimin kapacağı” belirsizliğiydi!
Sahte bir özgüvenle biçimlendirilmiş kadın cinselliği, kadınlara statü basamaklarını tırmanmak yerine kısa yoldan zirveye çıkan bir “asansör” gibi sunuldu. Genç kızlar, arzu ettikleri intikamı, ancak bedenlerini pazarlayarak zirveye çıktıktan sonra alabileceklerdi!
Sabah kuşağı uzun dönem evlendirme sorunlarını gündeme taşıyan bir formatla yapıldı. Ardından, gizlenmiş, hasıraltı edilmiş karanlık cinayet öyküleri peyda oldu. Gündüz kuşağı programları uzun saatler boyunca o köy senin bu mezra benim her taşın altında saklanmış ceset arayan programlarla doldu. Anadolu bir tımarhane, kaçıp kurtulunması gereken bir kodes gibi gösterildi mesela.
Gündüz kuşağında başlayan şiddet seansı haberler ile zirveye çıktı. Dünyanın her yerinden şiddet vakaları itina ile ekrana taşındı.
Her gece Türk toplumu güç, görkem, şiddet ve şehvetle büyülendi. Beyni yıkandı. Biçimlendirildi. Bugünün düşünsel zemini hazırlandı, yolu döşendi...
Şimdi yukarıdan aşağıya, kabaca şu son 25 yılı gözünüzün önüne getirin. Ben getiriyorum ve bugünkü sonuçların hiç de şaşırtıcı olmadığını görüyorum.
25 yıldır, ailenin değerini aşındıran şeyler izletildi insanlara.
25 yıldır, kimseye güvenilmemesi gerektiği anlatıldı.
25 yıldır, şiddetin her türü, bir ders gibi izletildi.
25 yıldır, bencilliğin, feminizmin, çıkarcılığın en fanatik, en radikal biçimleri öğretildi.
25 yıldır, sadece en güçlü ve en acımasızın ayakta kalabileceği saf materyalizm kokan düşünce biçimleri zihinlere nakşedildi.
Neredeyse bir nesil boyunca, bilinçaltı ve bilinci bu kadar zehirli içerikle doldurulmuş bir toplum, tabi ki gördüğünü yapacak!
Şiddetin tek iletişim biçimi olduğunu görerek büyümüş bir çocuk, elbette gördüğü gibi davranacak. Bedenini satanların saygı gördüğünü, servete konduğunu gören bir kız çocuğu tabi ki ilk fırsatta gereğini yapacak. Tabi ki aile kurumu temellerinden sarsılacak.
Her toplum ektiğini biçecek!
Burada top hemen hükümetlere atılır genelde.
Doğru tabii. Hükümetlerin ıslah görevleri de var ve bu çok önemli. ‘Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır’… Fakat AK Parti hükümetleri gözümüzün önünde olup biten ve göstere göstere gelen bu tehlikeyi önlemek için kayda değer bir şey yapmadı. Yapıldıysa da ben görmedim. Aksine bu süreç teşvik edildi. Dizi sektörüyle gurur duyuldu. Meseleye sadece para olarak bakıldı!
Fakat…
Bu konuda hükümet ne kadar suçluysa, halk da o kadar suçlu bana göre! Bütün bu içerikleri, halk reyting şampiyonu yaptı! İzlenmese, hangi yapımcı çekmeye devam edebilirdi?
Bütün bunların üzerine eğitimdeki sorunları, sosyal medya bağımlılığını, bireyselleşmeyi, ekonomik krizin etkilerini, karanlık gelecek tasavvurlarını koyun…
Bu kadar karanlıktan sadece suç doğarsa öpüp başınıza koyun!