Gençler Ne yapsın?
Türkiye’de evlilik oranları 80’lerden bu yana belirgin bir biçimde düşüyor. Bu düşüş sıklıkla ekonomik gerekçelere bağlanıyor. “Gençler iş bulamıyor” deniyor, “ev kiraları yüksek”, “düğün masrafları ağır”, “maaşlar düşük” vs. elbette tüm bunlar gerçek. Buraya geleceğiz…
Ancak bu tür açıklamalar, bence meseleyi yeterince izah etmiyor. Derinde işleyen daha esaslı, daha planlı, daha sistemli bir dönüşüm var. Bence insanlar zihinsel olarak evliliğe yabancılaştırılıyorlar. Bu yabancılaşmanın temelinde ise yalnızca sosyoekonomik sorunlar yok. Eğitim sisteminin ideolojik yapısının da büyük payı var.
Şunu akıldan çıkarmamak lazım: Dünyanın her yerinde eğitim, sanayi toplumunun ihtiyaç duyduğu kişilik tipini üretmek için zorunlu hâle getirildi. Bu senaryoya göre, böyle bir eğitim sisteminde kişi geleneksel aile köklerinden koparılıp devlete ve piyasaya bağlı bir özneye dönüştürülecekti. 19. yüzyıl Avrupa’sında devlet okullarının en önemli amacı kilisenin ve ailenin etkisini olabildiğince azaltmaktı.
Yani eğitim sistemleri en başından beri geleneksel yapılarla daima bir çatışma hâlinde oldu. Kişi okula giderek geleneksel bağlardan koparılacak, sadece kendi çıkarlarına odaklanacak bir mantalite ile donatılacak ve piyasa ile devlet ona ne emrediyorsa onu yapacaktı.
Modern Türkiye’de de eğitim sistemi büyük ölçüde bu hikâyeye sadık kalınarak şekillendi. Bireyin, devlet ideolojisinin öngördüğü ve kapitalist pazarın arzu ettiği biçimde “kendini gerçekleştirmesi”, eğitim sisteminin özünü oluşturdu.
Okul yalnızca bilgi aktaran bir yapı değildir; yeni bir kimlik, yeni değerler ve yaşam modeli de inşa eder. Nitekim etti de… Bu model, Anadolu’da yaşayan Müslüman nüfusun geleneksel kadın ve erkek rollerinin bir antiteziydi.
*
Bugün 4+4+4 uygulamasıyla 12 yıl devlet okullarında okumuş bir öğrenci okuldan, aileye dair ne öğrenerek mezun oluyor acaba?
Örneğin bugün sosyal medyanın, en çok satan kitapların, en çok izlenen programların genel konusu ikili ilişkiler. Psikologlar, din adamları, yaşam koçları her mecrada ikili ilişkileri dengeli götürmenin yollarını anlatmaya çalışıyorlar.
Neden? Çünkü duygu durumlarını düzenleyemeyen, karşısındaki insanın tepkilerini doğru bir şekilde okuyamayan, sağlıklı tepkiler veremeyen kişilerden dolayı evlilikler, aileler dağılıyor.
Yani bu, günümüz toplumunun en mühim sorunlarından biri…
Pekiyi… Bizim 12 yıl eğitim veren bir okulumuzda, 12 yıllık süre içinde toplumumuzun bu önemli sorununa dair bir ders veriliyor mu acaba?
Bunu geçelim…
Eş veya baba olmanın maddi-manevi gereklerinin ne olduğuna dair bir şey öğretiliyor mu erkek öğrencilere? Nasıl biri olmaları gerekiyor, nasıl baba olacaklar, çocuklarla nasıl iletişim kuracaklar, evliliğin fırtınalı zamanlarında ailelerini kıyıya sağ salim nasıl çıkaracaklar?
Ya da en basitinden ev içi tamirat işleri… Bir vida sıkmak yahut damlayan musluğu onarmak…
Kız çocukları için; eş olmak, anne olmak ve bunların getirdiği maddi–manevi sorumluluklar ile bu süreçte yaşanacak şeylere ilişkin psikolojik hazırlık anlamında dersler neden yok?
15 yıl önce bu okullarda okuyan öğrencilerin büyük kısmı şu an anne baba pozisyonunda. Ve modern toplumun getirdiği çok ciddi bireysel- ailevi sorunlarla boğuşuyorlar. Çoğu nereye gideceğini, nasıl bir yol izleyeceğini bilemiyor. Bu tür krizlerden çıkabilmeleri adına bir şey öğrettiniz mi bu insanlara? Ne verdiniz 12 koca yıl? Bir aile bilinci kazandırdınız mı?
Aile nedir? Kendi medeniyet dünyamızda ailenin yeri, ehemmiyeti, tarihi nedir? Bu müesseseyi sağlıklı bir biçimde yaşatmak için hangi görevleri yerine getirmek gerekiyor gibi şeyleri bugünün öğrencilerine yarının yetişkinlerine öğrettiniz mi?
Okul, bireyselleşmenin kuvözüdür. Geleneksel bir kurum olan ailenin de karşısındadır.
Yüksek tahsil eğitim almış bir kişi için aile sorumluluğu, bireysellikten feragat gerektirdiği için, tercih edilip edilmeme konusunda tereddütte bırakan bir seçenektir.
Siz okullarınızda bireyselleşmeyi tam gaz pompalayacaksınız, “aile kurumu bizim kutsalımızdır” düşüncesiyle müfredatınıza bir ekleme yapmayacaksınız ama sonra evlilikler azalıyor, boşanmalar artıyor, nüfusumuz düşüyor diye feryat edeceksiniz!
Bu gidişat, “aile yılı” ilan edip birkaç kurumun iteklemesiyle terse dönmeyecek kadar köklü. Teşvik paketleriyle ya da aileyi öven kamu spotlarıyla hiçbir şeyi çözemezsiniz.
Meselenin ekonomik boyutuna girmiyorum bile! Çünkü gençler ekonomik anlamda önlerini göremiyorlar geleceklerini planlayamıyorlar. Düğün yapmak, ev kurmak gibi şeyler aşırı yüksek meblağlara mal oluyorken nerede kaldı ev bark sahibi olmak!
Ailede kadın da çalışıyorsa gelsin bakıcı masrafları, anaokuluna gidiliyorsa onun masrafları, okulsa onun masrafları…
Televizyonlarda aile değerlerini ayaklar altına alan pespaye dizileri, izleyeni yaşamaktan tiksindiren gündüz kuşağı programlarının yaydığı “kimseye güvenilmez” algısının zararlarını bininci kez konuşmaya gerek yok…
Bir değil, bir dizi faktör var evlilik kurumunu bugünkü durumuna getiren.
Birini değiştirmeniz ya da değiştirmeye çalışmanız, bir şeyi değiştirmeyecek gibi görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.